Son soru

Asimov’un 1956 yılında yazdığı ve “yazdığım öyküler içinde bugüne kadar en iyisi” dediği kısa öykü. Trilyonlarca yıllık insanlık tarihinin uzaydaki macerası okurun gözleri önüne seriliyor. Öykünün önce sonunu okumayın lütfen…

Randolph Carter’ın İfadesi

Beyler, size tekrarlıyorum, soruşturmanız verimsiz, isterseniz beni sonsuza dek burada tutun; adalet diye adlandırdığınız yanılsamayı yatıştırmak için bir kurban bulmanız gerekiyorsa eğer, beni hapsedin ya da idam edin; ama size daha önceden anlattıklarımın daha fazlasını söyleyemem. Hatırlayabildiğim her şeyi, bütün samimiyetimle anlattım. Hiçbir şey çarpıtılıp gizlenmedi ve karanlıkta kalan bir şeyler varsa eğer bu sadece…

SİMÜLASYON VE BİLİMKURGU

Simülakrlar üç gruba ayrılır(*): – Uyumlu, iyimser ve Tanrı’nın yarattığı ideal doğanın tıpkısını/ikizini oluşturmayı amaçlayan imgeleme, taklit ve kopyalama üstüne kurulmuş doğalcı, doğal simülakrlar, – Tüm üretim düzenini kapsayan enerji ve güç üstüne kurulmuş, makinelerle somutlaşan, üretici özelliğe sahip, üretken simülakrlar. Evrensel boyutlara insana inanmayı hedefleyen, sürekli bir yayılma eğiliminde olan ve nerede başlayıp nerede…

Ev, Varoluş ve Dark Souls (III)

“Bütünüyle gecenin ve Şeytanın karanlığı ile yaşamalı idik [We should live totally in the face of the night and of the Evil.]” der Heidegger. Oysa Dark Souls III şu cümle açılır, karakterimizin neliğini anlatırken: “Bir noktada, Kül Ahalisinden biri, ateşleri bağlamaya cüret etti. Fakat o kadar güçlü olmadığından alevlerin arasında küllere dönüştüler. [At some point…

Ev, Varoluş ve Dark Souls (II)

Heidegger, “İnşa Etmek İskân Etmek Düşünmek” isimli yazısında insanın şu kaçınılmaz özelliğine dikkat çeker: “Ölmek demek ölüm olarak ölüme muktedir olmak [ölmeyi becerebilmek] demektir. Yerin üzerinde, göğün altında, tanrısal varlıkların huzurunda kaldığı sürece, sadece insan ve aslında sürekli olarak ölür.” Dark Souls evreni içinde Miyazaki’nin bize ilettiği en can alıcı ileti budur zannediyorum. İnsan, ölmeye…

meziyet-i ciddiye-i fennîye

Bu site açıldığından bu yana iddiasının zayıflığından değil ama kurucusunun tembelliğinden, biraz da edebiyatın diğer türlerine olan düşkünlüğünden, biraz da o türlere olan ihanete yakınlaşan düşmanlığından akamete uğradı. Türkiye’de ve Türkçe’de bilim-kurgunun onca iyi niyete ve özenli yayına rağmen bölük pörçük kalmış halinden ötede bir araz değil olan. Fakat yine de tekrar ele alınması gerekiyor…

St*xnet sonrası dünya

2050 yılına girdiğimizde Ray Kurzweil‘e kulak kabartırsak bir tekillik yaşayacağız. Bu tekillik, makinaların bir şekilde insan zekasını aşacak olmasını da öngörüyor. Tekilliğin ortaya çıkışı, geçtiğimiz her gün hızlanan ve ekonomik hale gelen ve sonunda Endüstri 4.0 ya da IoT ya da Büyük Veri isimleri alan teknolojik gelişmeler ve hızlanma ile olacak. Özetinde ise sentetik korteks…

siberveri: mayıs 2019, duyuru

“Bilim’i olmayan bir dilin, toplumun bilim-kurgusu da olmaz?” ya da “sanayileşmemiş bir toplumun bilim-kurguya ilgisi olmaz” ya da “millet aç gezerken, bilim-kurgu da neymiş?” diklenmesi? Bunların eleştiri olarak sayılabilmesi için, bu eleştiriyi getirenlerin, bir yazın türü olarak bilim-kurgu konusunda önümüze ne konduğuna bakmış olmaları gerekmez miydi?